Etiketler
Marmaray Mehdi için yapıldı
Sayın Oktar Marmaray’ı nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna “Mehdi’ye denizde kuru bir yol açılır Mehdi karşıya geçer” yanıtını verdi. Oktar, Mehdi’nin Marmaray’dan karşıya geçeceğini iddia etti.
29 Salı Eki 2013
Posted Uncategorized
inEtiketler
Sayın Oktar Marmaray’ı nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna “Mehdi’ye denizde kuru bir yol açılır Mehdi karşıya geçer” yanıtını verdi. Oktar, Mehdi’nin Marmaray’dan karşıya geçeceğini iddia etti.
29 Salı Eki 2013
Posted Uncategorized
inEtiketler
http://www.marmaray.com.tr/#prettyPhoto/0/
http://www.ahaber.com.tr/webtv/videoizle/ahaber/canli_yayin
25 Cuma Eki 2013
Posted Uncategorized
in25 Cuma Eki 2013
Posted Uncategorized
inEtiketler
25 Cuma Eki 2013
Posted Uncategorized
inEtiketler
37 gün kaçtıktan sonra yakalanan “Büyük Abi” Erhan Tuncel, çıkarıldığı mahkemede, “Dink cinayetinde sanıkların eylem yapmaması için 18 kez ihbar ettim. Defalarca görüştüm. Eylemin talimatını da Yasin Hayal verdi. Resimlerini emniyete ilettim. Beraat istiyorum” dedi. Tuncel Metris’e gönderildi.
Gazeteci Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi olduğu iddiasıyla yargılandığı davada hakkında verilen beraat kararının bozulması üzerine yeniden gözaltına alınan Erhan Tuncel cezaevine gönderildi. Mahkeme kararının ardından 37 gün saklandığı Kemerburgaz’da caddede yürürken yakalanan Tuncel geceye tek başına konulduğu nezarethanede geçirdi. Dün sabah kelepçeli olarak adliyeye götürülen Erhan Tuncel, çıkarıldığı mahkemede, Yargıtay’ın bozma kararı okunduktan sonra diyecekleri soruldu.
Bozma kararını kabul etmediğini söyleyen Tuncel, “Hiçbir örgüt üyesi kollukla çalışmaz. Dink cinayetinde bu sanıkların eylem yapmaması için 18 kez ihbar ettim. Defalarca görüştüm. Eylemin talimatını da Yasin Hayal verdi. Resimlerini emniyete ilettim. Dink suikastına katılan şüpheliler benim çalışmalarım sayesinde yakalanmıştır” diye konuştu. Ajan provokatör olmadığını söyleyen Tuncel, “Son olarak şunu söylemek istiyorum. Biz vatan için bir gençlik, bir istikbal ve bir aile verdik. Vatan sağolsun” ifadelerini kullandı.
“Jandarmayı aradım ‘Karakola teslim ol’ dediler”
Hakkında yakalama kararı çıkartıldığı gün 155 Polis İmdat ile 156 Jandarma İmdat telefonlarını aradığını, avukatı aracılığı ile de savcılığa bilgi verdiğini söyleyen Tuncel, “156’ya ulaştım. Teslim olacağımı söyledim. Bana en yakın karakola gidip teslim ol dediler. Daha sonra ben cezaevi ortamında zor olduğundan 3 Aralık’taki duruşmada vermek üzere savunmamı hazırlamak için evimde kaldım. Kaldı ki benim yurtdışı çıkış yasağım da yoktu. Dünyanın her yerinde tanıdıklarım var. İstesem kaçardım ama kaçmadım” dedi.
Mahkeme Tuncel’in ‘suçun niteliği ve kaçma şüphesi bulunduğu’ gerekçeleriyle tutuklanmasına karar verdi. Tuncel Emniyet’ten çıkarken, “Ben hiçbir şekilde kaçmadım” dedi. Metris Cezaevi’ne konulan Tuncel 3 Aralık’ta diğer sanıklarla birlikte yeniden hakim karşısına çıkacak. Mahkemenin bu duruşmada Yargıtay’ın kararına karşı direnip direnmeyeceğini açıklaması bekleniyor.
25 Cuma Eki 2013
Posted Uncategorized
inEtiketler
12 Eylül Davası’nda Cumhuriyet Savcısı Kocaman, sanıklar Kenan Evren ve Ali Tahsin Şahinkaya’nın TCK’nın “devlet kuvvetleri aleyhine cürümler” başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmalarını istedi.
12 Eylül askeri darbesine ilişkin dönemin Genelkurmay Başkanı, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ali Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı davada savcı esas hakkındaki görüşünü açıkladı.
Cumhuriyet Savcısı Selçuk Kocaman, sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın, TCK’nın “Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler” başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmalarını istedi.
Maddede, “Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına çarptırılır” ifadesi yer alıyor.
25 Cuma Eki 2013
Posted Uncategorized
in“Eğer yol için caminin yıkılması gerekiyorsa biz onu yıkar yerine daha güzelini uygun bir yerde yaparız. Ben Bblediye başkanıyken Küçükköy’de küçük bir cami vardı. Ve ordan medeniyet için yol geçmesi gerekiyordu. Biz o camiyi kaldırıp uygun yere daha güzelini yaptık.” Bu sözlerin sahibi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sözlerine şöyle devam etti.
“Partimizin grup toplantısındaki konuşmamda, “Yol için gerekirse cami de yıkarız. O camiyi başka yerde daha güzel bir eser olarak yeniden yaparız” dedim. Bu sözümün içine tarihi eser niteliği taşıyanların girmediği aşikardır. Zaten benim cami yıkacağıma kimse inanmaz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığım döneminde Küçükköy’de yol yapımı söz konusuydu. O yol için hiçbir şekilde mimari özelliği olmayan, biraz da özensiz yapılmış bir camiyi yıktık. Sonra o caminin yerine başka bir noktaya daha güzel bir eser yaptık.”
Fatih ilçesinde tek parti döneminde yıktığı camilerin arşivlerden çıkarsın yeter. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne yazı yazsın resmi cevabını alsın. 3 değil beş değil. Gitsin kendisi sorsun öğrensin. Zaten işin aslı şu, islamda kuranda cami diye bir şey yok mescit var. Mescit ifadesi geçer. Cami toplanılan yer anlamında daha büyük bir fiziki mekanı demek. Mescd-i Aksa, Mescid-i Haram deniyor. Cami cem olunan yani toplanılan yer.
İSTİŞARE ETMEDEN KARAR ALMAM
“Bazıları benim için, “Kafasına eseni yapıyor, kimseye sormuyor” diyor. İstişare etmek benim değişmez prensibimdir. Demokratikleşme paketinin hazırlanması sürecinde de aynı yolu izledik. Bu konuda benim başkanlığımda gerçekleşen istişare toplantısı sayısı 5’tir. Bir konuda adım atarken hükümette, bürokratlarla, parti içinde, gerektiğinde de partimizle ilgisi olmayan, konunun uzmanı kişilerle istişarelerde bulunuruz.”
24 Perşembe Eki 2013
Posted Uncategorized
inAdnan Oktar AKP-Cemaat kavgasında safını belirledi
http://haber.rotahaber.com/adnan-oktar-akpcemaat-kavgasinda-safini-belirledi_409970.html
24 Perşembe Eki 2013
Posted Uncategorized
inİnsanlar her şeyi “gözleriyle” gördüklerini zannederler fakat aldanırlar. Bunun sebebi, doğdukları andan itibaren aldıkları dış telkinlerdir. Oysa gören “göz” değildir ve bu bilimsel bir gerçektir Nitekim gözlerin (ve gözlere bağlı olan milyonlarca sinir hücresinin) tek görevi, görme işleminin gerçekleşmesi için beyne mesaj iletmektir. Lisede öğretilen, dolayısıyla lise öğrenimi görmüş herkesin vakıf olduğu bu bilgiyi burada bir kez daha tekrarlayarak hatırlayalım: Bir cisimden gelen ışık, gözün ön kısımında bulunan mercekten geçer ve görüntüyü arka kısımdaki bölgeye yansıtır. Retina adlı tabakaya düşen görüntüler, buradaki milyonlarca sinir ucu tarafından elektriksel akıma dönüştürülür ve beyindeki görmeyle ilgili merkeze iletilir. Beyin, bu sinyalleri üç boyutlu, anlamlı görüntüler haline getirir ve böylelikle görüntü algılanır. Diğer bir anlatımla; görme eksenine gelen ışık demetleri anında elektrik sinyallerine dönüştürülür ve böylece biz bu sinyalleri renkli ve üç boyutlu bir dünya olarak görürüz.
Bu bilgiden çıkan sonuç ise şudur:
24 Perşembe Eki 2013
Posted Uncategorized
inBir atom parçacığının nerede, ne hızda hareket edeceğini 43 saniye önceden tespit ederek bir model geliştiren ünlü Hollandalı fizikçi Hooft, kaderin bir gerçek olduğunu bilimsel olarak ispatladı.
Kader, Allah’ın geçmiş ve gelecek tüm olayları bilmesidir. “Yaşanmamış olaylar”, sadeve bizim için yaşanmamış olaylardır. Allah ise zamana ve mekana bağlı olmadığı için bu kavramlardan münezzehtir. Tüm bunları yaratan Yüce Rabbimiz’dir. Bu nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir ve hepsi olup, bitmiştir. Ve bu durum yalnızca doğa olayları, doğum, ölüm, hastalık veya savaşlar gibi belli başlı konularla sınırlı değildir. İnsanın kendi yaşamıyla ve davranışlarıyla ilgili en küçük ayrıntı dahi kaderinde belirlidir. Allah, Kuran’da, insanların yaşadıkları herşeyin önceden bir kitapta yazılı bulunduğunu şöyle bildirir.
Kader Gerçeğinin Bilimsel İspatı
Bu konuyu ele alan bir araştırmanın son derece çarpıcı bilimsel sonuçları geçtiğimiz günlerde Amerika’nın dünyaca ünlü bilim dergisi New Scientist’a kapak oldu. Nobel ödüllü Gerard Hooft’un yeni sonuçlandırdığı 10 yıllık araştırma, kader kavramını somut ve bilimsel delillerle ortaya koydu ve bilim dünyasında çok büyük yankı uyandırdı. Araştırmanın bir diğer dikkat çekici yönü ise, kader kavramına karşı çıkan bilim adamlarının bugüne kadar dayanak gösterdiği teoriyi çürütmüş olmasıydı.
Araştırma kapsamında Hooft, “Bir parçacığın nerede ve ne hızla hareket ettiğini” aynı anda tespit etme olanağı sağlayan bir model geliştirdi. Hooft, bir atomun 43 saniye sonra nasıl hareket edeceğini önceden bilme kapasitesine ulaştı.
New Scientist dergisi tarafından dünyanın en iyi matematikçileri arasında gösterilen John Conway ve Simon Kochen, araştırmayı “özgür irade” kavramının ölümü olarak yorumluyorlar. Princeton Üniversitesi’nde görev yapan Conway şöyle diyor:
“Eğer Hooft gibi bir insan atomun konumu ve hareketini aynı anda tespit edebiliyorsa, üstün bir zekaya sahip olan bir varlık evrendeki tüm parçacıkların etkileşimini takip edebilir. Bir başka deyişle özgür irademizle yaptığımız seçimlerin belirsizliğinin ardında belirleyici bir düzen vardır.”
Kochen ise bu konuyu bir örnekle anlatıyor:
“Önünüze bir dilim çikolatalı, bir dilim çilekli kek getirildiğini düşünün. Çikolatalı keki yemeye başladığınızda, bunun kendi seçiminiz olduğunu düşünüyorsunuz. Oysa ki çikolatalıyı yiyeceğiniz zaten belliydi. Biz özgür olduğumuzu düşünüyoruz. Eğer Hooft’un modeli hatalı değilse özgürlüğümüz sınırlı bir ilüzyondan ibaret olabilir.”
Kader Gerçeğinin Anlaşılmasının Önemi
Yüce Rabbimiz’in Kuran ayetleri ile bizlere bildirdiği, yukardaki araştırma sonucunun da ortaya koyduğu gibi, kaderin varlığı apaçık bir gerçektir. Bu önemli gerçekten uzak yaşayan insanlar, tüm yaşamları boyunca hep endişe ve korku içinde iken, kadere iman eden ve hayatını bu gerçek doğrultusunda sürdüren insanlar çok büyük lükse sahiptir. Örneğin kaderi düşünmeden yaşayan insanlar, çocuklarının geleceği için tevekkülsüzce endişelenirler. Hangi okulda okuyacağı, nasıl bir meslek sahibi olacağı, sağlığının nasıl olacağı, nasıl bir hayat süreceği gibi konularda sürekli bir sıkıntı ve endişe taşırlar. Elbette ki bu konularda kaderi unutmadan çeşitli önlemler almak, planlar yapmak normaldir. Ancak unutulmamalıdır ki, her insanın, daha tek bir hücre olduğu halinden ilk okuma yazma öğrendiği ana, üniversite sınavında verdiği cevaplardan hayatı boyunca hangi şirkette ne iş yapacağına, hangi kağıtlara kaç kez imza atacağına, hangi gün hangi yemeği yiyeceğine, hangi gün nerede ve ne şekilde öleceğine kadar her dakikası Allah Katında bellidir. Bu olayların tümü, Allah’ın sonsuz hıfzında saklı olarak durmaktadır. Örneğin şu anda, bu insanın cenin hali, ilkokuldaki hali, üniversitedeki hali, 35. yaş gününü kutladığı anı, işine başladığı ilk günü, öldüğünde melekleri gördüğü an, yakınları tarafından defnedildiği ve ahirette Allah’a hesap verdiği anlar, tek bir an olarak Allah’ın Katında bulunmaktadır.
O halde, her anı Allah’ın Katında yaşanmış, görülmüş ve halen Yüce Allah’ın hafızasında hazır bulunan bir hayat için endişelenmek, korku duymak, üzülmek ve onu kendi çabası ile değiştireceğini düşünmek büyük bir gaflettir. Bir insan ne kadar çabalarsa çabalasın, ne kendisi, ne çocuğu, ne de yakınları için Allah Katında hazır bulunan hayatı değiştiremez. Öyle ise, akıl ve vicdan sahibi bir insanın bu gerçeği kavrayarak, Allah’a ve Allah’ın yarattığı kadere gönülden teslim olması gerekir.
Kader Gerçeği Allah’ın Sonsuz İlminin ve Kudretinin Tecellisidir
Bir insan tüm hayatını bir film şeridi olarak düşünürse, biz bu şeridi video kasetten seyreder gibi seyrederiz ve kasedi ileri almak gibi bir imkanımız yoktur. Yüce Rabbimiz ise, tıpkı bu film şeridinde olduğu gibi hayatımızın tamamını aynı anda görür ve bilir. Zaten bu filmi tüm detaylarıyla tespit etmiş ve yaratmış olan O’dur. Biz nasıl bir cetvelin başını, ortasını ve sonunu bir kerede görebiliyorsak, Allah bizim bağlı olduğumuz zamanı başından sonuna kadar tek bir an olarak sarıp kuşatmıştır. İnsanlar ise sadece zamanı gelince bu olayları yaşayıp, Allah’ın onlar için yarattığı kadere tanık olurlar. Bu, dünya üzerindeki bütün insanların kaderleri için bu şekildedir. Bugüne kadar yaratılmış ve bugünden sonra da yaratılacak olan bütün insanların dünya ve ahiretteki hayatları, her anları ile Allah’ın Katında hazır ve yaşanmış olarak bulunmaktadır. Allah’ın sonsuz “hıfzı”nda, milyarlarca insanla birlikte tüm canlıların, gezegenlerin, bitkilerin, eşyaların kaderinde yazılı olaylar da hiç eksilmeden veya kaybolmadan durmaktadır. Kader gerçeği, Allah’ın Hafız (Muhafaza eden, Koruyan) sıfatının, sonsuz gücünün, kudretinin ve büyüklüğünün tecellilerinden biridir.
Kader denilince anlaşılması gereken, küçük büyük, herhangi bir ayrım olmaksızın tüm olayların, davranışların ya da kararların önceden takdir edilmiş olduğudur. Kaderinizde çay içmek varsa çay içer, tatlı yemek varsa tatlı yersiniz. Yaptığınız seçim size bu yönde verilen bir his dolayısıyladır. Hayatınız boyunca buna benzer sayısız tercih yaparsınız. Nasıl ki doğumunuz, geçireceğiniz hastalıklar, evliliğiniz veya ölümünüz Allah Katında belirli ise, yapacağınız tercihlerin tümü de Allah’ın dilemesi ile yapacağınız ve O’nun Katında yapılmadan önce bilinen tercihlerdir. |
Yanlış Bir Kader Anlayışına Dikkat!
Bu noktada belirtilmesi gereken çok önemli bir nokta, yanlış bir kader anlayışından kaçınmak gerektiğidir. Bazı insanlar, “nasıl olsa kaderimde ne varsa o olacak, o zaman benim hiçbir şey yapmama gerek yok” diyerek çarpık bir kader anlayışı geliştirirler. Her yaşadığımızın kaderimizde belli olduğu bir gerçektir. Biz daha o olayı yaşamadan önce o olay Allah Katında yaşanmıştır ve bilgisi de tüm detayları ile Allah Katındaki Levh-i Mahfuz isimli kitapta yazılıdır. Ancak, Allah her insana sanki olayları değiştirme, kendi karar ve seçimine göre hareket etme imkanı varmış gibi bir his verir. Örneğin insan, su içmek istediğinde bunun için “kaderimde varsa içerim” diyerek oturup beklemez. Bunun için kalkar, bardağı alır ve suyunu içer. Gerçekten de kaderinde tespit edilmiş bardakta, tespit edilmiş miktarda suyu içer. Ancak, bunları yaparken kendi iradesi ve isteği ile yaptığına dair bir his duyar. Ve hayatı boyunca bu hissi her yaptığı işte yaşar. Allah’a ve Allah’ın yarattığı kaderine teslim olmuş bir insan ile bu gerçeği kavrayamayan bir insan arasındaki fark şudur: Teslimiyetli olan insan, kendi yaptığı hissini yaşamasına rağmen, bunların tümünü Allah’ın dilemesi ile yaptığını bilir. Diğeri ise, her yaptığını kendi aklı ve gücü ile yaptığını zannederek yanılır.
Örneğin, bir hastalığı olduğunu öğrenen teslimiyetli bir insan, bunun kaderinde olduğunu bildiği için son derece tevekküllü davranır. “Allah bunu kaderimde yarattığına göre, mutlaka büyük bir hayır vardır” diye düşünür. Ama “nasılsa kaderimde iyileşmek varsa iyileşirim” diyerek tedbir almadan beklemez. Aksine, olabilecek tüm tedbirleri alır. Doktora gider, beslenmesine dikkat eder, ilaçlarını alır. Ancak gittiği doktorun, doktorun uyguladığı tedavinin, aldığı ilaçların, bunların kendi üzerinde ne kadar etkili olacağının, iyileşip iyileşmeyeceğinin, kısacası her detayın kaderinde olduğunu unutmaz. Bunların hepsinin, Allah’ın hafızasında, daha kendisi dünyaya gelmeden önce hazır olarak bulunduğunu bilir.
Küçük büyük her türlü olayın, Allah’ın bilgisi dahilinde gerçekleştiği ve bir kitapta kayıtlı olduğu gerçeği bir ayette şöyle haber verilir:
Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)
Kader denilince anlaşılması gereken, küçük büyük, herhangi bir ayrım olmaksızın tüm olayların, davranışların ya da kararların önceden takdir edilmiş olduğudur. Kaderinizde çay içmek varsa çay içer, tatlı yemek varsa tatlı yersiniz. Yaptığınız seçim size bu yönde verilen bir his dolayısıyladır. Hayatınız boyunca buna benzer sayısız tercih yaparsınız. Nasıl ki doğumunuz, geçireceğiniz hastalıklar, evliliğiniz veya ölümünüz Allah Katında belirli ise, yapacağınız tercihlerin tümü de Allah’ın dilemesi ile yapacağınız ve O’nun Katında yapılmadan önce bilinen tercihlerdir.